Prof. Melihat Tüzün: “Baskıresim için yaşam alanlarınızı gözlemleyin”

Röportaj: Gamze Eryaşar

“Uluslararası Engravist İstanbul Baskıresim Etkinlikleri” kapsamında “Nontoksik Gravür” çalıştayını yürütmesi için 25-28 Eylül 2017 tarihleri arasında Yıldız teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Engravist Atölyesi’ne davet ettiğimiz Prof. Melihat Tüzün ile Engravist takipçileri için bir röportaj gerçekleştirdik. Gravür üretme aşamasındaki zararlı etkilerden nasıl olabildiğince uzak çalışılabileceğini katılımcılarla paylaşan Tüzün’ün amacı bu tekniğin Türkiye şartlarında uygulanabilirliğini göstermek ve daha geniş kitlelere yaymak. Gravür konusunda hevesli olan ve daha sağlıklı koşullarda çalışmak isteyen herkes yıllarını bu işe adamış olan Prof. Melihat Tüzün’ü takip edip, kendisinin önerilerine kulak vermeli…

Gravür sanatçısı olarak gravürün meşakkatli uygulamalarına karşılık böyle işler üretmeye sizi çeken ne olmuştur? 

Gravür gerek tekniğiyle gerekse ifade biçimiyle çok farklı bir dil. Plastik olarak çok etkili bir anlatım biçimi olduğunu düşünüyorum. Plakaya farklı teknikler yapılandırıldıkça, ortaya çıkan sonuç ve bu sonucun paylaşılması beni mutlu ediyor.

Gravürlerinizde ele aldığınız dağlar, yayla evleri, köprüler, ağaçlar bir şehir hayatından kaçışı, doğaya özlemi ifade ediyor diyebilir miyiz? 

Gravürlerimin çıkış noktası doğadır. Özellikle bozulmamış, özlem duyulan doğa… Doğanın, doğal kaynakların, nüfusa bağlı olarak giderek değişmesini, dönüşmesini, somut bir gerçeklikten yola çıkarak gittikçe soyutlaşan bölünmeler ve parçalanmalarla göstermeye çalışıyorum. Ayrıca gravürlerimin hemen hepsinde görülen ağaç imgesi yaşamı sembolize etmekte… Çoğalmaya,  büyümeye, yenileyici ve üretici süreçlere işaret etmektedir.

“Amacım toksik olmayan gravürün 
Türkiye’de uygulanabilirliğini göstermek”

“Engravist Nontoksik” etkinliği ile ilgili neleri amaçlıyorsunuz? Engravist ile ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

Bu etkinlikte amacım, neredeyse 10 yıldır üzerinde çalıştığım toksik olmayan gravürün Türkiye şartlarında uygulanabilirliğini göstermek ve genç sanatçılara araştırma, uygulama yönünde farklı bakış açıları kazandırmak.

Engravist bence çok önemli ve başarılı bir proje. Özgün baskıresmin tanıtımı, uygulaması sergilenmesi ve en önemlisi de genç sanatçıların alana yönlendirilmesi açısından önemli bulduğum ve desteklediğim bir proje. Doç. Lütfü Kaplanoğlu’nu bu projeyi gerçekleştirdiği için ve gerçekleştirmek için tüm zorlukların üstesinden geldiği için kutluyorum ve çok teşekkür ediyorum.

“Nontoksik” hakkında bilgi verir misiniz? Katılımcıları neler bekliyor?

Geleneksel baskı resim tekniklerinin ve malzemelerinin, sağlığı tehdit eden zararlı etkilerinin olduğu, yapılan araştırmalarda ispatlanmıştır. Bu atölye çalışmasında katılımcılara, geleneksel gravürde kullanılan malzemelere ve tekniklere alternatif non toksik hangi malzemeler kullanabilecekleri gösterilecektir.  Non toksik, aquaforte ve aquatinta yöntemi uygulanarak sonuca ulaşılacaktır.

Türkiyede gravür eğitimi, galeriler, müzeler ve atölyeler bağlamında ne düşünüyorsunuz?

Türkiye’de gravürün belgeleme dışına çıkarak özgürleşip sanatsal bir ifade aracı olması, Sanayi-i Nefise Mektebi bünyesinde Leopold Levy tarafında gravür atölyesinin kurulması ile başlamıştır. Geçen süre içinde gravürleri ile tanınan birçok sanatçımız olmuştur. Bu sanatçılarımız içinde sadece gravüre yoğunlaşıp, bu alanda çalışmalarını sürdürmüş, bu sanatın tanıtımında önemli katkıları olmuş çok değerli hocalarımız vardır. Günümüzde gravür ve diğer özgün baskı teknikleri; eskiden olduğu gibi sanatçılar tarafından bir çoğaltma tekniği olarak değil,  bir yaratma tekniği, sanatsal ifade biçimi olarak görülmektedir. 2005’te, ülkemizin ilk Çağdaş Özgün Baskı Müzesi’nin (İMOGA) kurulması ve 2008″de ilk uluslararası baskı bienalinin yapılması, daha sonra iki üniversitemizde ayrı bölüm olarak açılması, 2011’de Özgün Baskı Sanatçıları Derneğinin kurulması, baskı resmin kurumsallaşması ve tanınmasında önemli adımlardır. Yeni kurulan güzel sanatlar fakülteleriyle de merkezden dışa açılım yoluyla daha çok kişinin özgün baskı tekniklerini öğrenmesi ve tanıması mümkün hale gelmiştir.  Sonuçta Türkiye’de gravür sanatı, yapılan sergilerle, yarışmalarla, bu konuda çalışan sanatçıların gayretleriyle, projelerle her geçen gün daha çok sanatçının ifade aracı olarak kullandığı ve kendine özel kolleksiyona sahip olan bir sanat disiplinidir.

“Engravist etkinlikleri, uluslararası düzeyde 
kentler ve üniversitelere yayılmalı”

Sizce Türkiye’de gravür üzerine yapılan projeler yeterli mi? Farklı olarak nasıl çalışmalar yapılabilir?

Türkiye’de gravür alanı üzerine yapılan projeler bence yeterli değil.  Daha fazla proje yapılarak alanla ilgili daha çok araştırma ve bilgi alışverişi gerçekleştirilebilir. Gravür teknikleri ve uygulama şekli, eğitim alınan okuluna ve sanatçısına göre değişiklik göstermektedir. Engravist’in bu yıl yaptığı bu workshoplar uluslararası düzeyde farklı kentler ve üniversitelerde genişletilebilir diye düşünüyorum.

Bu meslekte ilerlemek isteyen öğrencilere öneri ve tavsiyeleriniz nelerdir?

Gravür ve diğer özgün baskıresim teknikleri, sabır ve çok çalışmayı gerektirir. Tavsiyem yaşam alanlarını gözlemlemeleri, kendilerini görsel hafıza yönünden zenginleştirmeleri, hata yapmaktan korkmayarak, korkularının üzerine gitmeleri ve en önemlisi çok ama çok çalışmalarıdır.

Röportaj: Gamze Eryaşar