Doç. Dr. Musa Köksal: “Baskı sanatı, simyacının bir şeyi araması gibi”

Röportaj: Özge Aydoğan

Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Engravist Atölyesi’nde “Photogravür” tekniğiyle dört günlük unutulmaz bir çalıştay gerçekleştirdi sevgili Doç Dr. Musa Köksal hocamız. Çalıştaya katılan her öğrencisine tüm samimiyeti ve profesyonelliğiyle çok değerli bilgiler sundu. Öğretme ve aktarma isteğiyle dolu olan bir hocadan aldığımız bilgilerin karşısındaki duruşumuz ona da yansımış olacak ki “Gençlerin çok heyecanlı olduğunu görüyorum.” dedi yaptığımız röportajda. Naçizane sorularımızı açıklıkla cevapladığı için kendisine bir kez daha teşekkür ediyoruz. Umarız bizim aldığımız keyfi okurken sizler de alırsınız.

Musa Hocam; röportajımıza başlamadan önce YTÜ’de sizi ağırlamaktan ve Engravist etkinliklerinde sizinle olmaktan dolayı çok mutlu olduğumuzu söylemek isterim…

“Aynı şekilde şunu ifade etmeden geçemeyeceğim ki YTÜ’de Engravist etkinliklerinde bulunmaktan dolayı bende mutluluk duyuyorum. Daha önce de burada önemli bir etkinlikte misafir olmuştuk. Çok güzel anılar oluştu burada. Bizim alanımız Engravist etkinlikleri ile Türkiye’de baskı sanatının yayılmasında çok önemli bir yol ayrımına girdi.”

Dünyadaki yeri ile kıyaslandığında Türkiye’de gravürün yeri nedir sizce?

Türkiye’nin baskı sanatlarındaki yerini değerlendirmek gerekirse; özellikle belki son dönemler dediğimiz 20-30 yıl içerisinde -bu alana yönelen genç sanatçılarımızla da birlikte- daha çok sayıda sanatçımız, uluslararası etkinliklerde daha fazla yer almaya başladı. Böylesine geleneksel gibi algılanan bir baskı tekniğinin ülkemizde de sevilmeye başlandığını hissedebiliyoruz. Özellikle eğitim alanına bakarsak neredeyse her okulda bunun için özel alanlar oluşturulup yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Yani baskı sanatının sevilmesi, yaygınlaştırılması için herkes bir çaba içerisinde ve bunun da güzel sonuçlarını almaya başlıyoruz. En güzel örneklerini de bu tür çalıştaylarda farkediyoruz. Gençlerin çok heyecanlı olduğunu görüyoruz. Bu alana katılımı ve ilgiyi artırmak için çok güzel, uyumlu çalışmalar ortaya çıkıyor. Dünya sanatındaki yerini belki şöyle değerlendirebiliriz; uluslararası çok önemli sanat etkinlikleri oluyor. Baskı alanında da önemli bienaller haricinde önemli etkinliklerle karşılaşıyoruz. Bu etkinliklerin birçoğunda da listelere baktığımız zaman Türk sanatçılardan çok fazla isim görüyoruz. Bizler de dahil olmak üzere bu etkinlikleri mümkün olduğunca takip etmeye çalışıyoruz. Ve artık Türk sanatçıların da bu alanda var olduğunu görebiliriz. Bütün kataloglarda baskı ile ilgili çok önemli çalışmalarla karşılaşıyoruz. Ödül alanlar da oluyor. Kısacası kabul edilmiş değerleri ile birlikte baskı sanatı, günümüz dünya sanatında önemli bir değer olarak düşünülebilir.

“Engravist’teki katkılar doğru yerde bulunduğunda
dünyadaki algılanma değerlerimizi de yükseltecek”

Sizce Engravist bu anlamda nasıl bir misyon üstleniyor?

İşte biraz önce aslında bahsettiğim konu da oydu. Geçen sene de çok önemli bir etkinlik oluşturdu Lütfü hocamız, (Doç. Dr. Lütfü Kaplanoğlu) bu anlamda ona çok teşekkür ediyoruz. Çünkü samimiyetle ifade etmek gerekirse kolay bir iş değil. Bir etkinliği organize etmek, insanları misafir etmek, onları burada baskı atölyelerinde bir düzen içinde çalıştırmak… Çok önemli bir şeyin başarıldığını ben samimiyetle ifade etmek istiyorum. Bizler sadece onlara küçük destek veriyoruz, yaptığımız şeyler çok büyütülecek şeyler değil ama ekip olarak ortaya çıkan sonuçlara bakıldığında Türk sanatına çok büyük katkı oluşturulmuş oluyor. Buradaki katkılar doğru yerde bulunduğu zaman elbette bizim dünyadaki algılanma değerlerimizi de yükseliyor. Engravist’in sosyal medyada da çok güzel paylaşımları var. Günümüzde biliyorsunuz ki teknolojinin verdiği sosyal olanaklardan dolayı dünyanın başka bir tarafındaki çok profesyonel sanatçı da bizim burada neler yaptığımızı görebiliyor. Engravist, artık biraz yerleşmiş gibi geliyor bana, ikinci etkinliğiyle de pekiştirdi bunu. Bundan sonra da bu yapı, bu isim kabul edilmiş bir değer olarak devam edecek.

Engravist gelecek projelerde ne gibi misyonlar edinmeli? Ya da neler katılabilir?

Bir önceki Engravist etkinliğinde daha çok profesyonel sanatçılar ile bir araya geldik. Burada herkes kendi tekniğinde önemli paylaşımlar yaptı. Zaten ortaya çıkan sergide de nitelik belliydi. Bu çalışmada da gençlerle buluşup teknik öğretiler üzerine bir şeyler yapılıyor. Neler yapılabilir sorusuna en güzel cevap bunların tekrar karma ve sentezi gibi yine profesyonel sanatçılar ve genç sanatçıları buluşturup sempozyumlar, bildiri sunumları da yapılabilir ki geçen yıl yapıldı. Daha çok gençlerle bir arada çalışma olanağını sürdürmemiz gerekiyor. Bugün biz belki burada 20 öğrenci kazandık, önümüzdeki sene bir 20-30 öğrenci diye diye artacak. Bunlar da eğitim kurumlarında görev alacaklar ve biz bunları ileriye doğru yaymaya çalışacağız. Yani belki önümüzdeki Engravist etkinliklerinde bunu da göz önünde bulundurmalıyız. Türkiye’nin  değişik yerlerinden gençlerle hocalar bir araya gelip bu şekilde devam edilir diye düşünüyorum.

“Baskı sanatı; bir simyacının 
bir şeyi araması gibi geliyor”

Peki siz gravürle nerede tanıştınız? Biraz sizi tanıyalım…

Hacettepe Üniversitesi ’91 mezunuyum. O süreç içerisinde çok ilgimi çekmişti baskı atölyesi ama aynı yoğunlukta atölye dersleri de yapıyorduk. Bizim baskı hocamız Hasan Pekmezci’ydi. Sağolsun çok yardımcı oldu, çok destek oldu. Bir de İsmail İlhan diye rahmetli bir arkadaşımız vardı. Ben sürekli onları takip ediyordum, çok hoşuma gidiyordu. Kimya laboratuarı gibi geliyordu. “Bir simyacının bir şeyi aramaya çalışması” gibi geliyordu, o hevesle basit tekniklerle başladık biz de. Daha sonra baktık ki çıkan sonuçlar, bazı şeyleri araştırmaya elverişli hale getiriyor, sürprizler yaratıyor. Belki de çoğaltılabilmesinin verdiği avantaj bizim için değerli oldu. Sonuçta bu biraz bizim vücudumuza işledi. O süreçten sonra her tekniği öğrenmeye ve bunlar üzerinde kendimize en yakın olduğunu hissettiğimiz bir teknik üzerinde yoğunlaşmaya yöneldik. Benim daha çok üzerinde yoğunlaştığım teknik, metal gravür. Diğer tekniklerle karşılaştırdığım zaman daha özel bir şeyler oluşturma hissi verdi. Ezme yöntemleri, serigrafiyle görüntü aktarıp foto gravür oluşturma ya da asitle oynayıp görüntüleri farklılaştırma gibi birçok olanakları ile yaratma imkanı sağladığı için metal gravüre yönlendim. O yönlenme de tabii ki birçok tecrübe gerektiriyor. İstenen sonucun alınmadığı zamanlar da çok oluyor. Bu alan sakin olmayı gerektiriyor. Keyif almayı gerektiriyor. Sabırla, tecrübeleri edindikçe ortaya çok daha güzel şeyler çıkacak. Kendi anlatım olanaklarıyla pekiştiren herkes baskı sanatını sevebilir. Resme ağırlığım da azalmadı ama metal gravür olayına biraz daha ağırlık verdiğim söylenebilir.

“Fotogravürde sanatçının parmağı önemli”

Fotogravür tekniğinin ayırtedici özelliğinden bahsetmek istesek ne dersiniz.

Aslında çok yaygın teknikler ama burada bizim farkettirmek istediğimiz şey şu; “özgün çalışma yapısını bozmamak.” Yani bir fotoğrafın aynısını alıp bunu çoğaltmak zaten matbaaların da yaptığı bir şey. Burada sanatçının parmağı olması lazım. Fotoğraf görüntüsünü aktardıktan sonra bazı müdahale haklarını kendisi kullanabilmeli. Biz de daha çok taslaklar üzerinde bazen eklenti dokular, yapılar oluşturuyoruz ya da kolaj desteği ile bir şeyleri bir araya getiriyoruz. Fotogravürde sanatçının özgün desteği çok önemli, yoksa bir kartpostal ya da güzel bir manzara resminin fotoğrafını alıp da plakaya basmak, bugün zaten her tarafta yapılabilecek çok kolay bir şey. Fotogravür, gravürün plakaya görüntüsünün doğru bir şekilde serigrafi yöntemiyle yansıtılıp aynısının alınmasıdır aslında. Ama tekrar etmek gerekirse; sanatçının oradaki özgün çözümleme yaklaşımlarının, elinin olması bunu çok daha değerli kılar.

Sizin için fotogravüre veya metal olarak çalışmaya yönelmeniz için özel bir sebep var mıydı?

Benim öğrenciliğimden itibaren anlatımsal bir yaklaşımım var. Kozmos, kaos, uzay, toplum gibi konuları bağdaştırarak, günümüzün sorunlarını kendi anlatım dilimle oluşturarak resimler yapıyorum. Baskıda da aynı dili bozmamak istiyorum. Bazı şeyleri realist bir şekilde yapmam gerekiyor. Yani daha serbest, soyut formlarla çıkartmak değil, işte bir figürü ya da formu gerçek göstermek. Bazen bu çizim ve aquatint yöntemlerinde sonuç vermeyebiliyor. Fotoda fotogravür aktarımlarında benim amacıma o şekilde katkı sağlıyor. Figür ve boşluktaki o formları birleştirdiğim zaman daha gerçekçi görüntüler yakalayabiliyorum. Dolayısıyla fotogravür biraz daha benim anlatım yöntemlerimle bağdaşan bir şey gibi geliyor ve bu sebeple biraz daha fazla uyguluyorum.

Çok teşekkürler. Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Burada bulunan herkese çok teşekkür ediyorum, çok güzel bir ambians, heyecan var burada. Döndükten sonra bizim eğitim başlıyor ve öğrencilerimizle buradaki şeyleri paylaşacağız. Yaşadığımız olumlu şeyleri, teknikte yaşadığımız olumsuzlukları, bütün güzel şeyleri orada da paylaşacağız. Dolayısıyla Lütfü hocamız başta olmak üzere burada bizi ağırlayan hepinize gerçekten ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum. Umarım her şey amacına ulaşmıştır. Biz de destek olabildiysek ne mutlu.

Röportaj: Özge Aydo

Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Engravist Atölyesi’nde “Photogravür” tekniğiyle dört günlük unutulmaz bir çalıştay gerçekleştirdi sevgili Doç Dr. Musa Köksal hocamız. Çalıştaya katılan her öğrencisine tüm samimiyeti ve profesyonelliğiyle çok değerli bilgiler sundu. Öğretme ve aktarma isteğiyle dolu olan bir hocadan aldığımız bilgilerin karşısındaki duruşumuz ona da yansımış olacak ki “Gençlerin çok heyecanlı olduğunu görüyorum.” dedi yaptığımız röportajda. Naçizane sorularımızı açıklıkla cevapladığı için kendisine bir kez daha teşekkür ediyoruz. Umarız bizim aldığımız keyfi okurken sizler de alırsınız.

Musa Hocam; röportajımıza başlamadan önce YTÜ’de sizi ağırlamaktan ve Engravist etkinliklerinde sizinle olmaktan dolayı çok mutlu olduğumuzu söylemek isterim…

“Aynı şekilde şunu ifade etmeden geçemeyeceğim ki YTÜ’de Engravist etkinliklerinde bulunmaktan dolayı bende mutluluk duyuyorum. Daha önce de burada önemli bir etkinlikte misafir olmuştuk. Çok güzel anılar oluştu burada. Bizim alanımız Engravist etkinlikleri ile Türkiye’de baskı sanatının yayılmasında çok önemli bir yol ayrımına girdi.”

Dünyadaki yeri ile kıyaslandığında Türkiye’de gravürün yeri nedir sizce?

Türkiye’nin baskı sanatlarındaki yerini değerlendirmek gerekirse; özellikle belki son dönemler dediğimiz 20-30 yıl içerisinde -bu alana yönelen genç sanatçılarımızla da birlikte- daha çok sayıda sanatçımız, uluslararası etkinliklerde daha fazla yer almaya başladı. Böylesine geleneksel gibi algılanan bir baskı tekniğinin ülkemizde de sevilmeye başlandığını hissedebiliyoruz. Özellikle eğitim alanına bakarsak neredeyse her okulda bunun için özel alanlar oluşturulup yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Yani baskı sanatının sevilmesi, yaygınlaştırılması için herkes bir çaba içerisinde ve bunun da güzel sonuçlarını almaya başlıyoruz. En güzel örneklerini de bu tür çalıştaylarda farkediyoruz. Gençlerin çok heyecanlı olduğunu görüyoruz. Bu alana katılımı ve ilgiyi artırmak için çok güzel, uyumlu çalışmalar ortaya çıkıyor. Dünya sanatındaki yerini belki şöyle değerlendirebiliriz; uluslararası çok önemli sanat etkinlikleri oluyor. Baskı alanında da önemli bienaller haricinde önemli etkinliklerle karşılaşıyoruz. Bu etkinliklerin birçoğunda da listelere baktığımız zaman Türk sanatçılardan çok fazla isim görüyoruz. Bizler de dahil olmak üzere bu etkinlikleri mümkün olduğunca takip etmeye çalışıyoruz. Ve artık Türk sanatçıların da bu alanda var olduğunu görebiliriz. Bütün kataloglarda baskı ile ilgili çok önemli çalışmalarla karşılaşıyoruz. Ödül alanlar da oluyor. Kısacası kabul edilmiş değerleri ile birlikte baskı sanatı, günümüz dünya sanatında önemli bir değer olarak düşünülebilir.

“Engravist’teki katkılar doğru yerde bulunduğunda
dünyadaki algılanma değerlerimizi de yükseltecek”

Sizce Engravist bu anlamda nasıl bir misyon üstleniyor?

İşte biraz önce aslında bahsettiğim konu da oydu. Geçen sene de çok önemli bir etkinlik oluşturdu Lütfü hocamız, (Doç. Dr. Lütfü Kaplanoğlu) bu anlamda ona çok teşekkür ediyoruz. Çünkü samimiyetle ifade etmek gerekirse kolay bir iş değil. Bir etkinliği organize etmek, insanları misafir etmek, onları burada baskı atölyelerinde bir düzen içinde çalıştırmak… Çok önemli bir şeyin başarıldığını ben samimiyetle ifade etmek istiyorum. Bizler sadece onlara küçük destek veriyoruz, yaptığımız şeyler çok büyütülecek şeyler değil ama ekip olarak ortaya çıkan sonuçlara bakıldığında Türk sanatına çok büyük katkı oluşturulmuş oluyor. Buradaki katkılar doğru yerde bulunduğu zaman elbette bizim dünyadaki algılanma değerlerimizi de yükseliyor. Engravist’in sosyal medyada da çok güzel paylaşımları var. Günümüzde biliyorsunuz ki teknolojinin verdiği sosyal olanaklardan dolayı dünyanın başka bir tarafındaki çok profesyonel sanatçı da bizim burada neler yaptığımızı görebiliyor. Engravist, artık biraz yerleşmiş gibi geliyor bana, ikinci etkinliğiyle de pekiştirdi bunu. Bundan sonra da bu yapı, bu isim kabul edilmiş bir değer olarak devam edecek.

Engravist gelecek projelerde ne gibi misyonlar edinmeli? Ya da neler katılabilir?

Bir önceki Engravist etkinliğinde daha çok profesyonel sanatçılar ile bir araya geldik. Burada herkes kendi tekniğinde önemli paylaşımlar yaptı. Zaten ortaya çıkan sergide de nitelik belliydi. Bu çalışmada da gençlerle buluşup teknik öğretiler üzerine bir şeyler yapılıyor. Neler yapılabilir sorusuna en güzel cevap bunların tekrar karma ve sentezi gibi yine profesyonel sanatçılar ve genç sanatçıları buluşturup sempozyumlar, bildiri sunumları da yapılabilir ki geçen yıl yapıldı. Daha çok gençlerle bir arada çalışma olanağını sürdürmemiz gerekiyor. Bugün biz belki burada 20 öğrenci kazandık, önümüzdeki sene bir 20-30 öğrenci diye diye artacak. Bunlar da eğitim kurumlarında görev alacaklar ve biz bunları ileriye doğru yaymaya çalışacağız. Yani belki önümüzdeki Engravist etkinliklerinde bunu da göz önünde bulundurmalıyız. Türkiye’nin  değişik yerlerinden gençlerle hocalar bir araya gelip bu şekilde devam edilir diye düşünüyorum.

“Baskı sanatı; bir simyacının 
bir şeyi araması gibi geliyor”

Peki siz gravürle nerede tanıştınız? Biraz sizi tanıyalım…

Hacettepe Üniversitesi ’91 mezunuyum. O süreç içerisinde çok ilgimi çekmişti baskı atölyesi ama aynı yoğunlukta atölye dersleri de yapıyorduk. Bizim baskı hocamız Hasan Pekmezci’ydi. Sağolsun çok yardımcı oldu, çok destek oldu. Bir de İsmail İlhan diye rahmetli bir arkadaşımız vardı. Ben sürekli onları takip ediyordum, çok hoşuma gidiyordu. Kimya laboratuarı gibi geliyordu. “Bir simyacının bir şeyi aramaya çalışması” gibi geliyordu, o hevesle basit tekniklerle başladık biz de. Daha sonra baktık ki çıkan sonuçlar, bazı şeyleri araştırmaya elverişli hale getiriyor, sürprizler yaratıyor. Belki de çoğaltılabilmesinin verdiği avantaj bizim için değerli oldu. Sonuçta bu biraz bizim vücudumuza işledi. O süreçten sonra her tekniği öğrenmeye ve bunlar üzerinde kendimize en yakın olduğunu hissettiğimiz bir teknik üzerinde yoğunlaşmaya yöneldik. Benim daha çok üzerinde yoğunlaştığım teknik, metal gravür. Diğer tekniklerle karşılaştırdığım zaman daha özel bir şeyler oluşturma hissi verdi. Ezme yöntemleri, serigrafiyle görüntü aktarıp foto gravür oluşturma ya da asitle oynayıp görüntüleri farklılaştırma gibi birçok olanakları ile yaratma imkanı sağladığı için metal gravüre yönlendim. O yönlenme de tabii ki birçok tecrübe gerektiriyor. İstenen sonucun alınmadığı zamanlar da çok oluyor. Bu alan sakin olmayı gerektiriyor. Keyif almayı gerektiriyor. Sabırla, tecrübeleri edindikçe ortaya çok daha güzel şeyler çıkacak. Kendi anlatım olanaklarıyla pekiştiren herkes baskı sanatını sevebilir. Resme ağırlığım da azalmadı ama metal gravür olayına biraz daha ağırlık verdiğim söylenebilir.

“Fotogravürde sanatçının parmağı önemli”

Fotogravür tekniğinin ayırtedici özelliğinden bahsetmek istesek ne dersiniz.

Aslında çok yaygın teknikler ama burada bizim farkettirmek istediğimiz şey şu; “özgün çalışma yapısını bozmamak.” Yani bir fotoğrafın aynısını alıp bunu çoğaltmak zaten matbaaların da yaptığı bir şey. Burada sanatçının parmağı olması lazım. Fotoğraf görüntüsünü aktardıktan sonra bazı müdahale haklarını kendisi kullanabilmeli. Biz de daha çok taslaklar üzerinde bazen eklenti dokular, yapılar oluşturuyoruz ya da kolaj desteği ile bir şeyleri bir araya getiriyoruz. Fotogravürde sanatçının özgün desteği çok önemli, yoksa bir kartpostal ya da güzel bir manzara resminin fotoğrafını alıp da plakaya basmak, bugün zaten her tarafta yapılabilecek çok kolay bir şey. Fotogravür, gravürün plakaya görüntüsünün doğru bir şekilde serigrafi yöntemiyle yansıtılıp aynısının alınmasıdır aslında. Ama tekrar etmek gerekirse; sanatçının oradaki özgün çözümleme yaklaşımlarının, elinin olması bunu çok daha değerli kılar.

Sizin için fotogravüre veya metal olarak çalışmaya yönelmeniz için özel bir sebep var mıydı?

Benim öğrenciliğimden itibaren anlatımsal bir yaklaşımım var. Kozmos, kaos, uzay, toplum gibi konuları bağdaştırarak, günümüzün sorunlarını kendi anlatım dilimle oluşturarak resimler yapıyorum. Baskıda da aynı dili bozmamak istiyorum. Bazı şeyleri realist bir şekilde yapmam gerekiyor. Yani daha serbest, soyut formlarla çıkartmak değil, işte bir figürü ya da formu gerçek göstermek. Bazen bu çizim ve aquatint yöntemlerinde sonuç vermeyebiliyor. Fotoda fotogravür aktarımlarında benim amacıma o şekilde katkı sağlıyor. Figür ve boşluktaki o formları birleştirdiğim zaman daha gerçekçi görüntüler yakalayabiliyorum. Dolayısıyla fotogravür biraz daha benim anlatım yöntemlerimle bağdaşan bir şey gibi geliyor ve bu sebeple biraz daha fazla uyguluyorum.

Çok teşekkürler. Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Burada bulunan herkese çok teşekkür ediyorum, çok güzel bir ambians, heyecan var burada. Döndükten sonra bizim eğitim başlıyor ve öğrencilerimizle buradaki şeyleri paylaşacağız. Yaşadığımız olumlu şeyleri, teknikte yaşadığımız olumsuzlukları, bütün güzel şeyleri orada da paylaşacağız. Dolayısıyla Lütfü hocamız başta olmak üzere burada bizi ağırlayan hepinize gerçekten ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum. Umarım her şey amacına ulaşmıştır. Biz de destek olabildiysek ne mutlu.

Röportaj: Özge Aydoğan